Nasıl Bir İK programımızın bu haftaki konuğu Neuroacademy İstanbul Kurucusu Dr. Kıvılcım Kayabalı. Kıvılcım Hanım ile zihinsel dönüşüm hakkında konuştuk.
Ayşe Nazmiye UÇA – Datassist Bordro Servisi / Yönetim Kurulu Başkanı
Nasıl Bir İK programımızın bu haftaki konuğu Neuroacademy İstanbul Kurucusu Dr. Kıvılcım Kayabalı. Kıvılcım Hanım ile zihinsel dönüşüm hakkında konuştuk.
Yapay zekayla ilgili gelişmeler beni fazlasıyla korkutuyor. Öte yandan özellikle zihinsel dönüşüm konusunda bizim yeni bir geleceğe hazır olmamız gerekiyor. Siz ne düşünüyorsunuz?
Öncelikle zihinsel dönüşüm konusu ile ilgili son beş yıldır eğitimler veriyorum ve bu konu iş dünyasında da giderek önem kazanmaya başladı. Birçok firma çalışanlarına bu eğitimi aldırıyor, bu olumlu bir şey. Çünkü bu eğitimlerde beynimiz, sinir sisteminin işleyişi, karar verme mekanizmalarımız ile ilgili genel bilgi alıyorlar. Kendini tanıma konusunda önemli bir ilk adım. Aynı zamanda öz farkındalık, duygu ve düşünce farkındalığı, dikkat, öğrenme, hafıza, düşünce kalıplarını dönüştürmek, duygu kontrolünün önemi üzerinde duruyoruz. Dünya Ekonomik Forumu iş hayatıyla ilgili çok önemli raporlar yayınlıyor. Geleceğin Meslekleri (Future of Jobs) raporu Nisan 2023’de yayınladı. Rapor 2023-2027 yılları arasında işlerde, yetkinliklerde ve stratejilerde beklenen değişimleri açıklıyor. Raporda, birçok mesleğin ortadan kalkacağını ve yeni mesleklerin ilave olacağını görüyoruz. Burada tabii ki dijital okuryazarlık, teknolojiye hakim olma, analitik düşünme yetkinlikleri hep vardı. Benim ilgimi çeken ise şunlar oldu; merak, öz farkındalık, güçlü kişilerarası iletişim kurma, empati, aktif dinleme, esneklik çalışanlarda aranacak yetkinlikler arasında ön sıralarda görülüyor. Yaşam boyu öğrenmek ise yükselen değer olarak karşımıza çıkıyor. Daha önce bunları iş hayatında konuşmuyorduk. İçimize dönme konusuna spiritüel bir konu olarak bakılıyordu. “İçimize bakmayı unuttuk”
Fixed Mindset (Sabit Zihin Yapısı) ve Growth Mindset (Büyüme Zihin Yapısı) farklarını açıklayabilir misiniz?
Growth Mindset dediğimiz zaman, hangi yaşta olursak olalım zihinsel yapımızın değişebileceği; yeni bilgiler, yeni yetenekler, yeni beceriler öğrenebileceğimiz, başarısızlıklardan ders çıkarmanın önemli bir konu olduğu, geri bildirimlere açık olmak ve içimizde büyük bir potansiyel olduğunu bilmek ve bunu açığa çıkarmaya çabalamaktan bahsediyoruz. Tabii ki öncelikle değişim için istekli olmak gerekiyor. Sabit zihin yapısındaki kişiler ise değişikliklerden korkuyor, geri bildirimleri eleştiri olarak algılıyor, potansiyellerinin farkında değil, yeni yetenekler kazanmak ve kendilerini geliştirmek istemiyor. Başarılı olamayacaklarına inanıyorlar.
Günümüzde hedeflerimize, amaçlarımıza çok fazla odaklanıyoruz. Hedefimiz ise her zaman ileride olacak bir konuyla ilgili. İlerde bir evim olacak, mutlu bir ailem olacak veya yeni bir lap-top’ım olacak gibi. Batı medeniyeti bize bunları öğretti. Aslında önemli olan önce kendimizi keşfetmek, yargılamadan çevremizi gözlemlemek, merak duygusu, bir eylemi gerçekleştirirken ona odaklanmak, bütün dikkatimizi verebilmek. Çünkü ne oluyorsa aslında o anda, şimdi de oluyor. Biz geleceğe çok fazla odaklanıyoruz. Geçtiğimiz yüzyılda dış dünyaya odaklandık, dünyaya hakim olmaya çalıştık ve tabii çok önemli ilerlemeler de kaydettik ama kendi içimize bakmayı unuttuk. Belki önümüzdeki dönem içimize baktığımız, kim olduğumuzu anlamaya çalıştığımız bir dönem olacak.
“Daha sağlıklı, daha güçlü, daha uzun yaşayan bir insan”
Programdan önce ‘2029’a kadar yaşarsanız ölümü seçebileceksiniz’ dediniz, bundan bahseder misiniz?
Bu konuyu araştıran ve üzerinde çalışan çok fazla kişi var ve bunlara ‘transhümanistler’ diyoruz. 2029’a kadar yaşamayı başarabilirsek çok daha uzun yaşayacağımızı söylüyorlar. Çünkü sağlıkla ilgili teknolojiler, özellikle genetik teknolojisi çok hızlı gelişiyor, bilgilerimiz her gün katlanarak artıyor.
Söyledikleri daha da ilginç olan bir şey var: 2045’ten sonra ölüm bir seçenek olacak. Tabii biraz uçuk gelebilir, çok da tartışılması gereken felsefi bir konudur ama günümüzde transhümanistlerin iddiaları bunlar ve şunu biliyoruz ki bugün dünyada en büyük yatırımlar uzun yaşam ve beyin çalışmaları üzerine yapılıyor. Yani daha sağlıklı, daha güçlü, daha zeki ve daha uzun yaşayan bir insan türünü dünyada ortaya çıkarmak üzere çalışıyorlar. Bu konuda teknolojiden yararlanılıyor. İnsanların meslekleri için nasıl bir motivasyonunun olacağı konuşuluyor. Örneğin doktor olmak istiyorsunuz, insanlara yardım etme idealiniz var, tıbbı seviyorsunuz. Ama bir tarafta ChatGPT ve birtakım yapay zeka çözümleri bir doktorun yapabileceği birçok şeyi yapıyor ve kısa bir süre içerisinde daha da fazlasını yapabilecek duruma gelecek. İnsanlarda meslekleriyle ilgili konularda ve gelecek için motivasyon azalması var bu da bir gerçek. Çalışanlar geleceğe kaygıyla bakıyorlar. İşte böyle bir dönemde zihinsel dönüşüm ve içimizde olup bitenleri fark etmek çok önemli. Yani kim olduğumuzu, ne olduğumuzu bulmak, içimizdeki potansiyeli keşfetmek, en iyi versiyonumuz olmak. Belki de yaşam amacımız bu.
Bu aslında ezberleri yıkan bir şey. Önceden sert bir kapitalizm vardı fakat şimdi tüm tarafl arı, çevreyi, çalışanları, ortakları dikkate alan bir kapitalizmden söz ediyoruz. Bizim üzerinde durduğumuz şey ise amaçlar üzerine yol almak. Siz ne dersiniz?
O amaçlar özellikle maddesel şeylerse onları elde ettiğimiz zaman her şey bitiyor, size bir tatmin duygusu sağlamıyor. Bu nedenle içimize dönmek önemli. Eğer gerçek sevinci, mutluluğu, sevginin kaynağını bulacaksak bunların içimizde bir yerde gizli olduğunu düşünüyorum. Artık meditasyonun, nefes tekniklerinin, yoga yapmanın genel sağlık durumumuz ve zihinsel sağlığımız üzerinde ne kadar etkili olduğu klinik çalışmalar ile net bir şekilde kanıtlandı . Bilimsel kanıtlar hiç olmadığı kadar fazla ve giderek artıyor. Beyin görüntüleme teknolojileri de bu konuda büyük yararlar sağladı.
Biz işverenler olarak çalışanları fazlasıyla düşünüyoruz. Özellikle hybrid çalışma ve uzaktan çalışma konuları yaygınlaşınca çalışanların şirketler üzerine bir baskısı oldu. Şirketler de çalışanları mutlu etmek adına birtakım yarışlara giriyor. Siz ne düşünüyorsunuz?
Bence pandemi bir dönüm noktası. Pandemi sonrası ABD’de son elli yılın en büyük işten ayrılma dalgası yaşanıyor. Çalışanlar kendi istekleriyle işlerinden ayrılıyorlar. Bununla ilgili bazı önemli araştırmalar yapılıyor ve şu soru soruluyor: Sizin için iş yerinde en önemli şey nedir? Çalışanlar için en önemli konu iş yerlerinde kendilerine ‘saygı’ gösterilmesi, saygı duyulduğunu hissetmek. Maddi konular sıralamada çok sonra geliyor. Diğer önemli bir nokta ise anlam bulmak, şirketin başındaki kişinin lider vasıfları olması. İş hayatında birtakım değerler hızla değişiyor ya da biz bunları araştırmaya yeni başladık. Yakın bir zamanda üretim için çok fazla insana ihtiyaç olmayabilir. Çalışmayan ve çalışmasına gerek olmayan çok sayıda insan olacak.
Ayrıca sosyal medya da hayatımızda birçok şeyi değiştirdi. Facebook, Instagram, Tik-Tok gibi birtakım aplikasyonların insan beynini nasıl değiştirdiğini tam olarak bilmiyoruz. Milyarlarca kişinin yer aldığı bir sosyal deneyin içinde olduğumuzdan bahsediliyor ve sonuçlarını tam olarak bilemiyoruz. Odaklanma sorunu yaşıyoruz, dikkatimizi sürekli olarak bir yerden başka bir yere vermek bizim öğrenme kabiliyetimizi, derin düşünme yeteneğimizi ve zekamızı azaltıyor. Bizim iki tür hafızamız var; kısa dönem hafıza, uzun dönem hafıza. Kısa dönem hafızadan uzun dönem hafızaya bilgileri taşıyan üçüncü bir hafıza daha var. Buna işleyen bellek (working memory). diyoruz. Eğer çok fazla uyaran varsa ve biz dikkatimizi yeteri kadar vermiyorsak o uyaran veya aldığımız bilgi uzun dönem hafızaya gitmiyor veya giderse de gerektiği gibi depolanmıyor. . Zekamızın derinliği, işleyen bellekten uzun süreli belleğe bilgiyi kavramsal ve düzgün olarak aktarmamızla bağlantılıdır. Bir zamanlar uzun dönem hafızanın düşünme problem çözme gibi karmaşık kompleks kognitif işlemlerde rolü olmadığı, sadece olayları, izlenimleri saklayan bir depo olduğu düşünülüyordu. Ancak nörobilimciler uzun süreli belleğin öğrenme ve anlamanın temelini oluşturduğunu fark ettiler.
“HAYATIMIZIN SORUMLULUĞUNU ALMAK GEREK”
Odağımızı dağıtan aplikasyon, yapay zeka araçları gibi birçok faktör var. Bunlardan kaçınmak için neler yapabiliriz?
Tehlikenin farkında olmak, sahip olduğumuz en önemli şeyin zihnimiz ve dikkatimiz olduğunu bilmek önemli. Sosyal medya kullanımına sınır koymamız gerekiyor.
Ayrıca bize zarar veren ancak farkında olmadığımız diğer bir konu; kendi düşüncelerimiz. Zihnimize her gün 60-70 bin düşünce geliyor ve onlarla, bazı düşüncelerle özdeşleştiğimiz zaman bu düşünceler bizi ele geçiriyor. Yani o düşünceyle birlikte geçmişteki aynı duygu duruma dönüyoruz, aynı şeyleri yaşıyoruz, beyindeki aynı ağlar ateşleniyor. Geçmişteki anının içerisinde aynı duygularla bulunduğumuzda farklı bir gelecek yaratmamız mümkün değil. Bence üzerinde durmamız gereken en önemli konulardan biri bunu fark etmek. Zihnimize gelen bu düşüncelerle özdeşleşmeden onları sadece izlemeyi öğrenmeliyiz. Biz düşüncelerimiz değil, onları izleyeniz.
Ara sıra kendimize ‘Ben kimim, ben neyim?’ sorularını sormak, kendimiz hakkında derinlemesine düşünmek önemli. Ayrıca her anımızı dikkatimizi vererek, farkındalıkla yaşamaya çalışmak önem taşıyor. Çünkü herşey aslında ‘şimdi’de olup bitiyor.
Hep konuştuğumuz bir konu zihnimizin kontrolü bizde olmazsa, ne istediğimize, kim olduğumuza algoritmalar karar verecek. Bu neden içimize dönmek, odaklanmak çok önemli. Hayatımızın sorumluluğunu almak gerekiyor. Hepimiz hayatımızın farklı dönemlerinde farklı düzeyde zorluklarla karşılaşıyoruz. Bu zorlukları karşılama şeklimiz ve hayatımızın sorumluluğunu almak çok önemli. Yapamadıklarınız ya da başınıza gelenler için kendimizi ya da başkalarını suçlarsak kurban psikolojisi içinde oluruz ve özgüvenimiz azalır. Suçlamaktan vazgeçmenin en iyi yolu, sorumluluk almak, yaşanan her ne ise, başınıza gelenlerin sorumluluğunu kabul etmektir. Bazı durumlarda da direnç göstermenin bir yararı yok. Olanları anlamak, kabul etmek, esnek davranmak ve yeni duruma uyum sağlamak önemli. Özellikle yaşadığımız dönem bu şekilde davranmayı gerektiriyor.
Kim, nelerden ilham alıyor?
Dr. Kıvılcım Kayabalı, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunudur. Bakırköy Devlet Hastanesi kadrosunda üç yıl hekimlik yaptıktan sonra, ilaç sektöründe farklı pozisyonlarda görev aldı. 1999 yılında ilaç ve sağlık sektörüne danışmanlık ve eğitim hizmetleri veren PTMS (Pharma Tailor Made Services) firmasını kurdu. PTMS, hekimlere, eczacılara ve ilaç sektörüne yönelik çok sayıda konferans, eğitim programı, dijital proje ve kampanya gerçekleştirdi, ‘Pharma mini-MBA, Değişim Zirvesi, Digital Health Summit’ gibi projeleri hayata geçirdi.
Dr. Kıvılcım Kayabalı 2012 yılında dünyanın ilk nöromarketing ajansının olan Türkiye temsilcisi ve akredite eğitmeni ve Nöromarketing Business and Science Association üyesi oldu. Dr Kayabalı nörobilim ve “neuroromap” modelini aktaran workshop’lar düzenlemektedir.Aynı zamanda Nörobilim, nöromarketing ve ikna konularında ulusal ve uluslararası konferanslarda konuşmacı olarak katkı sunmakta, Hamburg Media School’da eğitimler vermektedir. Dr.Kıvılcım Kayabalı 2018’de Bezmialem Üniversitesi’nde düzenlenen Klinik Aromaterapi Eğitimi’ni, 2019-2020 yıllarında Fonksiyonel Tıp Akademisinin eğitim programlarını tamamlamış, bütünsel sağlık konusunda uzmanlaşmıştır. Aynı zamanda Sağlık Bakanlı onaylı hipnoterapi uygulayıcısıdır.
Kaynak: https://www.ekonomim.com/nasil-bir-ik/gercek-potansiyeliniz-icin-zihinsel-donusum-haberi-717871